24 Eylül 2010 Cuma

Özgür Çek | Farkında Mısınız?

2 ay Rothen dönmeli diye baskı yaptık. Sonra umudu kestik, yeni transfer yapılmazsa bu sene bitmez dedik. Transfer de gecikince M.Duruer'e kaldık diye söylendik. Sonra ne oldu? Apar topar Gabriç geldi ve takıma katıldı. Bu garip dönemden sonra forumlarda klasik muhtemel kadrolar yapılmaya başlandı, haliyle FM oynar gibi hemen ileri dörtlüye Sestak-Sapara-Gabriç-Vittek'i yazdılar.

İşte futbol o kadar kolay değil. Geçen seneden beri çırpınan bir Özgür Çek'imiz var ve gittiğim bazı antremanlarda çok daha yakından gördüm. Bunu böbürlenmek için yazmıyorum ama görmemek için biraz başarı delisi olmak lazım. Evet Gabriç geldiğinde benim de gözümde sol kanada yazılabilecek ilk isimdi; fakat Özgür kesinlikle görmezden gelinmemeliydi. Eleştirdiğimiz Ümit Özat, geldiği günden beri Özgür ve Umut Sözen'le çok ilgilendi (sakatlığı geçtiğinde Umut'u da ağzımız açık seyredicez, onu da iliştirelim buraya). Trabzon maçında ilk 11 çıktı, fena da oynamadı. Herkes yokluktan oraya monte edildiğini düşündü. Sonra Manisa'da gol attı, iyi oynadı. Buna rağmen hala transfer beklendi. Diğer 2 maçta yine forma buldu ve ufak ufak herkes kimmiş ya bu oğlan demeye başladı.

Bunları yazmamın sebebi, biraz da tek maçlık performansıyla hayran olunan Theo Weeks'ten kaynaklanıyor. Elbette Theo ilerde hem bize fayda sağlayacak hem de para kazandırarak gidecek ama Theo'dan önce Özgür'e dikkat edilmeli. Kasımpaşa maçında karşı karşıya kaçırdıktan sonra herkes ah'lar vah'lar çekti. Bi allahın kulu da ya Türk futboluna müthiş bi sol kanat geliyor, daha 19 yaşında takımda müthiş işler yapıyor demedi. Fenerbahçe'deki Okan Alkan 1 maçtan sonra herkes ailesinin evinin kapısında yattı. Bir de bize bakıyorum, tarihinin en iyi kadrosunda tırnaklarıyla çıkan bir solak.
Kolayca harcamamak lazım, destek olmamız lazım. Yabancı hayranlığını bırakıp sol kanada alıcı gözüyle bakmak lazım.

23 Eylül 2010 Perşembe

Resident Evil


Arkadaş baskısıyla kendimi 3D gözlükleriyle beraber Büyülü Fener'de buldum.
Birinci dakikadan bodoslama olaya girilen başka film görmemiştim. Sürekli bi atraksiyon, bilgisayar oyunu havasında olayı kavramayı çalıştım. İlk yarısı dur bu kimdi, vay anasını bu öldü tekrar mı dirildi şeklinde geçti ama ikinci yarıda paranın hakkını aldık diyebilirim (3D olunca baya bi geçiriyolar ayıptır söylemesi).

En son avatar'a giden biri olarak, amatör sinema eleştirimi okudunuz. Nacizane diyelim.

Yine, Yeniden..

Skytürk'teki "blogspor" programını gördükten sonra benim de bir biloğum olduğunu anımsadım ve geri geldim a dostlar.
Şakası bi yana, yazın rahattık. Bol bol, aklımıza geldikçe karalıyoduk bişeyler. 1-2 haftadır öyle müthiş yoğun değildik ama haliyle bütün gün okul, iş çemberinde koşturunca eve gelip yazasım gelmiyor. İşin garibi; düzenli, hergün yazan, yıllardır bu işi sürdürenleri tebrik etmek lazım. Ne yalan söyleyim, bazen gaza gelip girişiyoruz blog'a, bazen de önümde sayfa açıkken bile elim gitmiyor.

Sağolsun herkes gaz vermeye çalışıyor, "blog'un çok keyifli", "hergün okuyorum" diye ama işte gelin bi de bana sorun. Hadi biz Ankaragücü çerçevesinde gidip geliyoruz, millet avrupa futbolundan girip diğer sporlardan çıkıyor. Arkadaş nasıl bir zamanınız var, valla helal olsun.
Neyse kaldığımız yerden devam ediyoruz..

13 Eylül 2010 Pazartesi

Günün Anlam ve Önemine


Beşiktaş 4 - 0 Ankaragücü


2 gündür şu maç hakkında yazmaya üşeniyorum. İnönü'ye gitme planlarına da geçen hafta başlamıştım. Yine tembelliğimden ne maça gidebildim ne de maçı seyrettim. Aynı anda başlayan Türkiye - Sırbistan maçını izlemeye karar versem de, kan çekiyor işte arada bakabildim.

Hep yazıyorum ilk 4 haftayı atlatmamız lazım diye ama sağolsun Ümit Özat ve ekibi de benim gibi düşünmüş ki iyice salmışlar kendilerini. Maç öncesi ısınırken en önemli defans oyuncusu sakatlanıyor, diğer defans oyuncusu 30. dk'da beni çıkarın diyor. 4 haftadır olmayan Vittek kurtarıcı olarak sahaya atılıyor, İlk yarıda Meye'ye tahammül ediliyor. Garip işler.
Diyorum ya hiç yazasım yok. Cumartesi günkü Kasımpaşa maçına kadar da kafamı dinlerim. Ne biliyim, Bursa'nın CL maçını falan seyrederim.

Tek yazacağım, oraya hiçbir yardım almadan kendi başlarına giden 600-700 küsür kişidir. Hepsinin ayaklarına sağlık.

10 Eylül 2010 Cuma

Tolga Özek'ten BDYO Blog'a Özel Maç Değerlendirmesi


Şu karmaşık spor basınında, düzgünce ve seviyeli şekilde yazılarını okuyabildiğim ender yazarlardan biri. Sağolsun kırmadı beni, Beşiktaş maçı öncesi yorumunu paylaştı. Bu arada Tolga Özek bundan sonra sürekli burada yazacakmış gibi bir izlenim vermişiz, kusura bakılmasın tekrardan. Arada sırada blog'a böyle süpriz isimlerin katkısını alırsak ne mutlu bize.

...

"Bu sene yense de yenilse de bana keyif veren bir Ankaragücü var. Son senelerde hiç bu kadar ne istediğini bilen bir sarı-lacivertli kadro görmedim. Planlı yapıldığı belli olan nokta transferler ile umut veriyor, ışıldıyor. Aynı noktada büyük takımlar nazarında Beşiktaş da benzeri bir çizgide. Beşiktaş'ı izlemek de bir keyif.

Çok keyifli ve bol gollü bir maç bekliyorum. Ankaragücü, rakibinin oyun hızını düşürürse ve ilk golü atan taraf olursa maçı alma şansı yüksek. Orta sahada Hürriyet'e hiç olmadığı kadar görev düşecek. Ankaragücü'nün hücum hattında mutlaka, Beşiktaş defansının sağ beki ile ortasındaki ikilinin arasına oynaması lazım. Şu ana kadar izlediğimiz maçlara dikkat edin oradan çok açık verdiler. Güven'i bu amaçla farklı bir bölgede oynatabilir Ümit Hoca. Forvet hattındaki seçim de çok önemli olacak.

Bu maçın dosthane bir çizgide geçmesi de en büyük dileğim.."

9 Eylül 2010 Perşembe

Helal Olsun


Vitesi boşa taktık. Artık kime denk gelirse.

Güneş ufukta şimdi doğar..

8 Eylül 2010 Çarşamba

Takipteyiz Vittek


Şimdi çoğu kişi ne çok ilgilendin adamın özel hayatıyla diyecek ama adam ilginç abi. Belki de Ankaragücü tarihinin, kendi ülkesinde en ilgi çeken oyuncusu.
Geçen yayınladığım kaçamak resimlerinden sonra, biraz araştırmamla Robo'nun (oralarda lakabı buymuş) Slovak magazin sayfalarında birinci haber olduğunu gördüm, zaten görmemem mümkün değil. Yukardaki resim de geçen gün Slovakya'da bir televizyonda katıldığı canlı yayından.

- Üzerinizdeki t-shirt çok ilgi çekici, var mı bir anlamı?
- Hayır yok, severek giydiğim Dolce - Gabanna'nın son ürünlerinden biri.
- Resimdeki Claudio Shiffer galiba, eşinizden izin aldınız mı? (gülüşmeler) hep bunu yazmak istemişimdir
-Eşim de model, hatta kendisi önerdi.

Haberin detayları için tıklayın
Bu da Vittek'in kaçamağı

Manchester City vs Ankaragücü

2008'in Ağustos ayında Sheikh Mansour, para aklamanın en güzel yolu olan futbola yöneldi. 38 yaşında, 395 milyon euro ödeyerek Manchester City'i satın aldı. 305 milyon euro'yu kulübün kredi borçlarına yatırarak darboğazdan kurtardı. Daha sonrasında, Mansour'un Abu Dhabi United Grubu bu paranın verilmesini iptal ederek, yeni bir krediyle City'de başkanlığa oturdu. Önceleri kulübün % 90'ını almayı başaran Mansour, Tayland eski Başbakanı'na ait olan % 10'luk kısmı da alarak kulübü tamamen ele geçirdi. İlk senesinde büyük paralar harcayıp, Robinho/Adebayor gibi isimleri almasına rağmen ligi 10. bitirdi. City taraftarları bi taraftan endüstriyel futbolun en uç noktasının örneklerini kendi kulüplerinde görmekten mutlu olmasalar da, gelen müthiş isimler, kurulan kadro, harcanan paraları gördükçe onlar da kendini kaptırmaya başladılar.


2009'un Ağustos ayında, Melih Gökçek çok büyük "sevgi" beslediği Ankaragücü'ne talip oldu. Bazı konularda anlaşıldıktan sonra, yoğun işleri nedeniyle oğlu Ahmet Gökçek'i Başkan adayı gösterdi. 31 yaşında, ne kadar ücret ödendiğini bilemediğimiz şekilde, oğul Gökçek Ankaragücü'nün başına geçti. Geldikten sonra kulübün kredi borçlarını ve lisans borçlarını ödeyerek darboğazdan kurtardı. Daha sonrasında açılan dava sonucu, kongrenin iptali gündeme geldi, başka bir kongreyle bu da atlatılarak, eski dönemin de izlerini yavaş yavaş silerek, Ankaragücü'ne tamamen sahip oldu. İlk senesinde büyük paralar harcayıp Sapara/Rothen/Geremi gibi isimleri almasına rağmen ligi 11. bitirdi. Ankaragücü taraftarı bi taraftan kulübün kişilere bağımlı olmasından mutsuz olurken, diğer taraftan gelen müthiş transferler, kurulan kadro ve harcanan paraları gördükçe "bir kısım" kendini çoktan kaptırmıştı bu döngüye.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Aziz İstanbul


1960 Moskova'sında alınan karar sonucu 81 ülkenin, ses çıkarmayan bireyleri / ülkeleri sömürmesi kapitalist sistemin en önemli çarklarından biriydi. Varlığını devam ettirmek için sömürerek ve bunu da bir ihtiyaçmış gibi lanse ederek yıllar yılı sınıfsal yapıyı çok güzel oluşturdular. Neyse konumuz çok siyaset değil, fazla da derine dalmadan söylemeliyim ki, "yeni nesil kapitalizmin" futbola sıçrayışına tanıklık ediyoruz.

Beşiktaş maçı biletlerinin şokunu yaşarken, çevremdekilerin abi adamlar Quaresma'yı aldı olsun o kadar yorumlarından sonra 1960'lardaki düzenin temellerinin nasıl atıldığını daha iyi anladım. Yağmur yağdığında sırılsıklam olunan, o köpek kulübesinden farksız deplasman tribününe 50 TL'lik değer biçilmesi bize garip gelse de Yeditepelik güzide şehrimiz çoktan bu döngüye kapılmış. Bu haftasonu önce İnönü'de oynanacak olan Beşiktaş maçı kale arkası 50 TL, Sami Yen'de oynanacak olan Galatasaray - Gaziantep maçı kale arkası 45 TL, Şükrü Saraçoğlu'nda son oynanan Paok maçı kale arkası 45 TL.
2 haftada bir gönül verdiğin renkleri izlemenin bedeli işte bu. Ses çıkarılmadığı sürece de bu katlanarak böyle devam edecek ve işin kötü yanı bu olayın İstanbul'dan çıkıp yavaş yavaş Anadolu'ya yayılıyor olmasıdır. Önceleri sadece İstanbul takımları geldiğinde rating'i fazla maç olarak ortaya çıkan, şimdilerde ise her takımda az biraz bulunan yıldız oyuncuların var olma gayesi olarak gösterilen fahiş bilet fiyatları, tribünde maç seyretme keyfini de alıp götürüyor.

Ankaragücü cephesinden bakarsak; bir maç 1 TL olan tribün, iki hafta sonra 40 TL gibi bir enflasyonla bizi de şaşırtıyor. 100 TL'ye kombine aldıktan sonra, sene sonu ufak bir hesapla maç başı alınan biletten daha pahalıya gelme duygusu ise anlatılmaz. İşte econ101 dersinde bizlere gösterilen denge politikasının, uygulamada müthiş örneklerini izliyoruz da denebilir.

The Hitman


Takımdaki yabancılar fazla ve kaliteli olunca bize de baya malzeme çıkıyor. Adidas'ın yeni reklam yüzü için seçilen 32 oyuncu arasında Sestak da var.

"Her takımın bir Hitman'e ihtiyacı vardır. Yakalanması zor, hatta durdurulması daha zor.."

4 Eylül 2010 Cumartesi

Gençlik Ateşi


Tüm takımların, transfer dönemi bitmesinden sonra oluşan resmi kadroları tff.org'da yayınlandı. Ankaraspor'un tüm branşlarının kapatılmasından sonra orda çıkış göstermiş olan ve Ankaragücü'nün kendi öz genç takımlarından çıkardığı tam 14 genç oyuncunun lisansı çıkarılmış durumda. Onun dışında geçen sezon transfer edilen 3 genç oyuncu (Umut Sözen, Özgür Çek, Theo Weeks) bulunuyor.

İlk bakışta normal gibi gelebilir. Şunu hatırlatmakta fayda var; Ankaraspor geçen sezon U-15, U-17 ve Nike Premier Cup'ta final veya yarı final oynadı. Yani 2001'de kurulan Ankaraspor'un 9 senede milyarlarca yatırım yaptığı altyapı, tam meyvelerini toplayacağı zaman kapatılması nedeniyle Ankaragücü'ne geçirildi. Gördüğüm kadarıyla da çoğunun sözleşmesi 3-4-5 senelik. Eğer bu jenerasyonu sahiplenebilirsek, çok övülen Bursaspor, Bucaspor, Gençlerbirliği gibi takımların senede 1-2 oyuncu verdiği ortamda, aynı sene en az 5 oyuncuyu yabancılara milyonlarca euro saçmadan kendi içimizden çıkarabiliriz. Hem sürekli adı geçen "ruh"un asıl sahipleri olurlar. Tabi bunları, en ufak başarısızlığa tahammülü olmayan takıma nasıl monte ederiz onu bilmiyorum.

3 Eylül 2010 Cuma

Farklı 100 Yıllar

Dortmund'un 100. yılından bir koreografi. Tabi bundan önce sezona nasıl başladıklarına bakalım;
"Borussia Dortmund Kulübü’nün internet sitesindeki açıklamada, 50 binden fazla bilet ile rekor düzeyde satış yapıldığı belirtilerek, bundan böyle kombine bilet satılmayacağı ifade edildi. "Yüzyılın rekoru. Taraftarlarımıza, 50 bin 675 kez teşekkür ediyoruz" denilen açıklamada, bundan böyle biletlerin maç başına satılacağı kaydedildi.

100. yılın anlamını 1 sene boyunca en güzel yaşatan kulüpten bahsediyoruz. Herşeyiyle planlanmış, ne yaptığını bilen yönetim, etkinlikler ve tarihine vefa...Hepsini yaşadılar. Nostaljik formalar işin cilası oldu. Kappa Almanya yönetim müdürü Cornelia Schmidt, formayı yaparken 1963 yılında Benfica'yı 5-0 yenen takımın giydiği formalardan esinlendiklerini söylemişti.

2009 yılı, çok uzak değil. Biz seyrediyoruz bu arada. 2010 da bizim yılımız olacak, Ankara'da yer yerinden oynayacak diye hayal kuruyoruz. Kutlamalar devam ediyor. Stadda onlarca şarkıcı, şovmen ve grupların katılımıyla tarihi şov başlıyor;

Tribünde kimsenin umrunda değil, şampiyonluklar, sahadaki yıldızlar, başkanlar. Tek düşündükleri bu yılı doyasıya yaşamak. Herkese nasip olmayan bu özel yılda gururla gezebilsinler ya, o bile yeter. Arada hava almak için camdan dışarı bakıp hayallere devam ediyoruz. Bugüne kadar hep cefa çekmiş Ankaragücü taraftarı heralde 2010'da herkesi kendine hayran bıraktırırdı. Şovlar, koreografiler, yeni tezahuratlar... Dortmund da kimmiş? Kendimize geldikten sonra Dortmund taraftarı dikkat çekiyor;


80 bin kişi bayraklarla her maç şov yapıyor. Ha bu arada Dortmund yönetimi hiç kongrelerle, davalarla, hacizlerle uğraşmıyor. Planladıkları gibi her maç karnaval havasında. Gol yendiği anda yönetime küfürler, karşı tribüne göndermeler de yok. Nasıl tribünsünüz siz?


Real Madrid uğruyor, bu özel seneye. Doğumgününe bir arkadaşın ünlü biriyle gelir, bir anda ortam değişir ya, o misal. Maç 5-0 bitiyor. Kimin umrunda? Yapılacak herşey nerdeyse yapılıyor. İnsanlar o renkleri gördüğü için bile mutlu oluyorlar. Sonuç; B.Dortmund ligi 5. bitiriyor.
Hayallerden uyanıyoruz bir anda. Kongreler var, çekişmeler var, kutlamalar referanduma takılıyor. Sonracığıma, davalar, hacizler, temlikler var. İktidar yandaşı var, muhalif var. Olsun diyoruz her zamanki gibi, sen ağlat biz severiz diyoruz. 100. yıl elimizden kayıp gidiyor. Zaten ne var ki 100. yılda diyoruz. 2 konser, 2 yıldız oyuncu tamamdır işte. Herşeye rağmen severiz diyoruz, bi tarafımız ise içten içe kahroluyor. Kahroluyoruz, yine de seviyoruz.

2 Eylül 2010 Perşembe

Kongrenin Ardından

Kongrede neler oldu, tüzükte neler değiştirildi detaylı bilgim yok. Sadece kısa notlarla, konuşmalar ve gelişmeler hakkında bazı şeyler öğrendik. Burada dikkat çekmek istediğim önemli noktalar var.

Öncelikle; A.Ş. konusunda şapkadan çıkıp kamuoyunu uyandıran Şahin Ulu'ya ve bu konuya hassasiyet gösterip forumlarda, yerel sitelerde taraftarı bilgilendiren herkese minnet borçluyuz. Zamanında Göztepe, İzmirspor ve İstanbulspor'un kabul etmek zorunda kaldıkları durumdan, nerdeyse biraz isyanlarla, fazlaca da tepkilerle şimdilik kurtulduk. A.Ş. hala işlevde olabilir ama kongrede hiçbir tüzük değişiklik yapılmadığı için, yapılacak bazı sümenaltı işler illegal konuma gelecek. Zaten okuduğum ve anladığım kadarıyla, Gökçek'lerden beklemeyeceğim derecede bir geri vites vardı.
Gelelim diğer konuya; bu yılın ortalarında açılan "kongre iptal davası" sürekli ayakbağı oluyordu. Kulüp yönetim açısından yazmıyorum, verilen vaadler ve gerçekleşmemesinin sebebi bu ayakbağı olarak gösteriliyordu. Aklımda kalanlar; store, dergi, resmi site, cell, kombine, yeni stad... Bütün bunların kendi açımdan takipçisi olurum. Artık küçük hacizler, davalar dışında (ki bunlar her kulüpte olur) yeni yönetimin önünde hiçbir engel yok. Zaten taraftar bunlara bakmaz. Ben artık kuru kuruya esip gürleyen bir yönetim değil, store açılışında kurdela kesen yönetim istiyorum. Yeni stad için temel atma töreninde konuşan yönetim istiyorum. Taraftarını beleşe değil, bağımsız bir şekilde kulüpten parasını vererek aldırdığı kombine politikasını bekliyorum.

33 kişi katılımlı, 5 Denetleme Kurulu üyeli, 7 Disiplin Kurulu üyeli ve 5 kişilik İstişare Kurulu'yla Ankaragücü için emek sarfedilmeli. Bu kulüpten yönetici maaşı alıp, kulübe en ufak katkısı olmayan takım elbiseli godomanlar görmek istemiyorum. Başımız dik gezme zamanı. Rakiplere bakıp iç çekerek hayal kurulan günler geride kaldı. Sorumluluklarınızın farkında olun ve 100 yıllık bir Spor Kulübü'nü yönettiğinizi unutmayın.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Buraya Kadar

Hadi geçmiş olsun.

Ocak 2011'e kadar yönetime yakın kaynaklar ve duyumcular 17.30 itibariyle tüm ihtişamını kaybetmiştir.
Şu an onlar da bizim gibi birer insan ve özenilecek hiçbir tarafları yok.

Nihayet


http://crosport.info/gabric-na-posudbu-u-ankaragucu/

Transfer döneminin son gününde nihayet imzayı atmış. Hırvat basınında da resmen açıklamışlar. Şu son gün transfer görüşmelerine bayılıyorum. El mahkum 17.00'a kadar imzayı atacaksın başka çaresi yok.

Bir oyuncu daha açıklanabilir bugün.