31 Ekim 2010 Pazar

Eskişehirspor 0 - 0 Ankaragücü


Çok dengesiz bir takımız. Buna istikrarsızlık demek yanlış olur. Çünkü, Galatasaray-Bursa-Eskişehir gibi arka arkaya oynadığımız 3 maçta da birbirinden taban tabana zıt futbol vardı.

Bir takımın belli bir özelliği olur. Mesela kimisinin defansı çok iyidir, kontralarla gol bulur. Kimisinin hücumu kuvvetlidir, attığı kadar da yer ama bizde kesinlikle böyle bi durum yok. Ü.Özat'a her mikrofon uzatıldığında kimseden korkmuyoruz, kendi oynumuzu oynuyoruz edasıyla konuşuyor. İyi hoş da İstanbul'da 4 atıp müthiş defans yaptıktan sonra, Bursa aynı takımı 35 dakikada "rezil" etti. Dün ise yine geçen iki haftadan farklı, hücuma gitmekten korkan bir takım vardı.

Bu takımın şu görüntüsüyle ligi bitireceği nokta 6 ile 10.'luktur. Bunu takımdan ne çok ümitli olduğumdan yazıyorum ne de kızgınlığımdan. Belli ki içerde - dışarda bizden alt kalitede yada dengimiz takımlara karşı galibiyetlerimiz olacak. Biraz hedefli ve kaliteli takımlara karşı ise arada alınacak süpriz sonuçlar (belki 3 İstanbul'dan birine yine galibiyet) ve yenilgiler görücez.
Bundan sonra kalan maçlar arasında bir Fener maçı var içerde, diğerleri Antep-Buca-Karabük-Sivas-Antalya gibi takımlar. Ü.Özat ilk yarıda 26 puan hedefi koymuş. Bu da demek oluyor ki, kalan 8 maçın 4'ünde galip gelmemiz lazım. Garibim, daha bu kulüpte yarın ne olacağını bile bilmeden kalem-kağıdı alıp hesap yapmış. Neyse hayırlı olsun.

30 Ekim 2010 Cumartesi

Öz be Öz Ankaralı


Yıllar sonra Ankaragücü dışında ilk kez bir Ankara takımının her sonucunu merakla takip ediyorum. Biraz da memleketim olduğundan mıdır nedir çok sempatik geliyor.

2. lig beyaz grup'ta mücadele ediyolar ve 9. hafta sonunda Bandırmaspor'un 2 puan gerisinde ligde ikinci sırada. Kupada KDÇ Karabükspor'u penaltılarla yenince aslında herkesin ilgisini çektiler ama Bank Asya'ya doğru çoktan hedefleri belliydi.
İşin güzel yanı tam bir ilçe takımı ve has Ankaralı. Yani önce OFTAŞ (Hacettepe), sonra Ankaraspor gibi içi boş değil. Mesela stadları 4 bin küsür kişilik ama çoğu maçta doluyor. İnşallah bikaç başarıdan sonra gözleri dönüp ilçeyi terketmezler.

Eğer yolunuz düşerse mutlaka bi maçlarına gidin ya da yakından takip edin. Bu kadar amatör ruhla, bu kadar başarılı bir takım zor bulunur. Hatta gitmişken güveç / baklava / dolma üçlüsünü de yiyip dönün. Alın size mis gibi sportif-turistik günü birlik gezi.

29 Ekim 2010 Cuma

Kupada C Grubu


C Grubu
Ankaragücü
Fenerbahçe
Gençlerbirliği
Bucaspor
Yeni Malatyaspor

Gruplardan ziyade ZTK'da fikstüre bakmak lazım. İyi takımlarla içerde, alt liglerde olan zayıf rakiplerle de deplasmanda oynamak avantajdır.
Tabi bizim grubu yazsalar, al bunları yerleştir deseler anca böyle bir fikstür olabilirdi. Gençlerbirliği deplasman statüsünde ama Ankara'da. Buca ve Fener de Ankara'ya gelecek. Bir tek son hafta Malatya'ya gidiyoruz.

Çıkamayanı döverler derler ama işte günü gününe tutmayan bir camiada neler olur beklemek lazım. Aslında kendimizi bi yarı-finale atsak, 30 küsürlük özlemle bu taraftar takımı finale iter diyerek hayallere devam edelim.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Yaşananlar ve Ortaya Çıkan Tablo


Dünkü maçın taktik analizinden çok, 1 hafta boyunca yaşananlara ve bizim duymadığımız sırlara göz atarsak tablo daha net olacaktır.

Galatasaray maçı sonrası sular durulmuşken, galibiyetin de verdiği gazla Baba - Oğul'un yaptığı "bak bırakır gideriz, görürsünüz" açıklamaları bazı şeyleri anlatıyordu ama camiadaki mutluluk hormonları sebebiyle sineye çekildi. İstanbul'dan 4 golle dönmüşsün, bu açıklamalar ne alakaydı ki? Bana muhtaçsınız, adam gibi destekleyin mi, yoksa insan egosunun haklı çıkmayla beraber şişmesi mi?
Sonrasında geçen sene olduğu gibi kirli çamaşırları yine Atilla Türker ortaya çıkardı. İşin garibi, kendisi artık İstanbul takımlarının muhabiri. Nasıl oluyor da burdaki onlarca site / forum / abinin bundan haberi yokken, İstanbul'dan biri dibimizde olanları bizim gözümüze sokuyor? Bu soruyu da ortaya bırakıyorum.

8 aylık futbolcu alacakları ödenmemiş. C.Aydın ve Cengiz Topel zamanında da bu böyleydi. O zaman kulüpte mali anlamda değişen birşey yok. Mevcut yönetimin gelişinin sebebi de bu sorunların çözümü için değil miydi? Demek ki geliş gayeni yap(a)mıyorsun.
Para olayının hortlaması sonrası, iki as oyuncu bir anda kadroda olmuyor ve sistem tamamen değişiyor. Her türlü sakatlık haberini yazan resmi site,1 hafta boyunca ne Uğur ne de Zewlakow hakkında bir satır haber vermiyor. Son anda ikisi de sakat diye 4'lü defans tamamen değişiyor. Sonuç; 5-1.
M.Gökçek'in ilk yarı sonunda protestolar eşliğinde staddan ayrılışı, Başkan A.Gökçek'in bırakıyor, dün gece bıraktı dedikoduları, bu hafta içinde yapılması gereken ödemeler için hala kaynak sağlayamaması kulübü kaosa sürükledi. Aslında iki gün önce gerçekleşen ama mağlubiyet sonrası bugün basına yansıyan Hürriyet'in kadro dışı kalması bana şaşırtıcı gelmedi. Chef Scout'umuzun kaptanımızı tokatladığını da buraya iliştirelim.

Son bikaç cümleyle teşhisimi söyleyim. Başkan daha çok genç. İyi niyetli olabilir, onu yönlendirenler onu yanlış yola itiyor olabilir ama kriz yönetimi bu noktada çok önemli. Bugüne kadar ben Ankaragücü taraftarıyla zıtlaşıp işine devam eden birini görmedim. Öyle veya böyle hepsi bi süre sonra çantasını toplayıp başka illere yol aldı. Ha bu kadar yazıdan sonra "yönetim giderse ne olur?" diye de upuzun bi yazı yazmayı planlıyorum. O iş, bugünkünden daha karma karışık olacak. Aşağı sakal yukarı bıyık hesabı. Bu hafta yaşananlar belirleyici olabilir.

Ankaragücü 1 - 5 Bursaspor


Zirve Yürüyüşü diye bir yazı yazmıştım. Şimdi bakıyorum, polyannalık da bi yere kadar. Anlık kıvılcımlarla coşup, anlık sonuçlarla isyan ediyoruz.

Sıra yine bu takımdan bi halt olmaz faslında. Aslında para herşeyin çözümü. Oyuncu hesabında bol sıfırlı rakamları haftaiçinde görmedikten sonra 20 bin olsan ne, 50 bin bağırsan ne..

23 Ekim 2010 Cumartesi

Varlık İçinde Yokluk


Bursa maçı öncesi futbolcuların 8 aydır para alamadıkları için dün antremana çıkmak istemedikleri, araya girenler sayesinde sıkıntılı bir antreman yapıldığı haberi ayyuka çıktı. Geçenlerde de işten çıkarılan bazı altyapı hocalarının toplamda 39 bin TL olan alacaklarını temin edemediği haberi çıkmıştı.

Yönetimin her fırsatta trilyonlarca borç ödediği açıklamaları tamamen havada kalıyor bu durumda. Kulüpte inanılmaz bir bilgi kirliliği var. Gelir-gider /mali tablo tamamen karmakarışık. UEFA seneye çok ciddi bir şekilde tüm kulüplerin hesabını inceleyecek ve ciddi borcu olan kulüpler Avrupa kupalarına katılamayacak. Tekrar bize dönersek; bu sene hedef Avrupa Kupası.

Bizden uyarması. Bugün taraftar konuşunca siyaset karıştırıyorlar, önümüzü kesiyorlar dersin; yarın takım elbiseli godoman UEFA CEO'ları kapına dayanır, Sergen'in deyimiyle sıkıntı çıkar.

22 Ekim 2010 Cuma

Zirve Yürüyüşü Başladı (mı) ?


Lige başlarken kadroya baktığımızda eksiklikler göze çarpıyodu. Rothen-Vassell-Koray-El Yasa takımdan ayrılmış, taraftarın Ümit Özat'a hiç güveni yoktu. Yönetimin kombine çıkarmaması, bazı gruplarla zıtlaşması da işin tuzu biberi olmuştu. Bu bardağın boş tarafıydı. Diğer yandan, ne kadar eleştirsek de Sapara-Vittek-Sestak-Zewlakow-Klukowski gibi isimler Saray'da antremanlara çoktan başlamıştı. Yine bardağın boş tarafına dönersek; ek olarak nurtopu gibi 2 maç seyircisiz oynama cezamız da öylece bize bakıyordu. O zamanki fikrime göre böylesi bir kaos ortamında bu ceza, takımın kafası rahat şekilde çıkacağı maçları hesap ederek fırsat olabilirdi. Sonuç; 1 yenilgi - 1 beraberlik. Demek ki fırsat değilmiş.


Beşiktaş'tan yenilen 4 golün üzüntüsüyle tabloya bakıldığında, 1 galibiyet-2 yenilgi-1 beraberlik gibi sene başındaki umutlarla örtüşmeyen kötü bir tablo vardı. Yapılan bu pankarttan da anlaşılacağı üzere sinirlerimizin alışkın olduğu o döneme yine girmeye başlamıştık. 5. haftada Kasımpaşa'ya atılan 3 golden sonra hani bayılan birine tokat atılır ya, o misal bir ayaklanma oldu. Taraftar - Ümit Özat restleşmesi garip şekilde takımı kenetledi ve Konyaspor maçındaki 4 gol / güzel oyun artık yüzleri güldürüyordu. Son haftadaki Galatasaray galibiyeti takımın zirvesiydi. Bu kadar yanlış sözler edilmesine rağmen Avni Kavlak'ın "8 haftada son 10 yılın en iyi puanına ulaştık" sözü bu sürecin özetiydi.


İlk 8 haftayı özetledikten sonra şimdi belki de Ersun Yanal döneminden sonra ilk kez hedefli bir süreç bizi bekliyor. Bursa maçıyla başlayacak bu dönem, Eskişehirspor-Gaziantepspor diye devam edecek ve ilk yarı sonunda ya kendimizi zirve yürüyüşünde bulucaz ya da alınan kötü sonuçlar / tekrar geri dönen tribün asiliğiyle beraber hedeflerinden sapmış bir takım kalacak geriye. Söyleyeceğim tek şey, stada keyifle gidip keyifle çıkalım. Bu taraftar bunu hakediyor ve yıllardır bekliyor.

Darius Vassell @ Leicester City


Birkaç yıl aradan sonra tekrar buluştular.

Param ödenmedi, otelden memnun değilim, sağ kanatta oynamam, yönetim gönderdi, kendi gitmek istedi
derken sonunda kafası rahat şekilde oynayacağı bir kulübe gitti. İnşallah başarılı olur. Biz de eskiden Vassell diye bi adam vardı edasıyla torunlara anlatacağımız renkli bir futbolcu kazandık (belki de kaybettik).