28 Ağustos 2010 Cumartesi

Drago Gabriç

Simpson transferinin yatmasından sonra transfer söylentilerini yazmamaya karar vermiştim ama madem kesinlik kazandı, 1-2 olaya değinmek lazım.
Drago Gabriç'in babası Toncija Gabriç, 1994/1998 yılları arası Hajduk Split takımında kalecilik yapmıştı. Hırvatistan'ın Hajduk Split taraftarlarının geleneği olan ve o senenin en iyisini seçtikleri "Hajduk'un Kalbi" ödülünü 96/97 senesinde kaleci olarak kazanmıştı. Aynı ödülü 2008 senesinde Drago Gabriç'e verdiler. Daha genç yaşta olmasına rağmen (ki o sene daha 20 yaşındaydı) bu ödülü alması başarıdır. Aynı sene zaten Hırvatistan Milli Takımına çağırıldı. İşin garibi, bu adamı Hajduk Split önce NK Solin, sonra da NK Novalja takımına kiraladı. İki senelik sürgünden sonra Hajduk'da parladı denebilir.

Rothen'den sonra elbette herkesin beklentisi büyüdü; fakat 23 yaşında ve ülkesinde kendini ispatlamış bir oyuncu alındı. Trabzon'dan bu sene gönderilmesinin sebebi, 3 yıldır beraber oynayan takıma bir şekilde monte edilememesidir. Şenol Güneş, Gabriç'i rotasyona sokmak yerine kurulu düzeni bozmamayı tercih etti. Sonuç olarak, transfer döneminin 1 Eylül'de bittiğini düşünürsek bu süreçte alınabilecek iyi oyunculardan birisiydi.

Bir gün sonra gelen not: Gabriç, Ankara'daki görüşmler sonrası anlaşamadan şehirden ayrılmış. Maşallah dediğimiz 1 gün yaşamıyor.

Ankaragücü 1 - 1 Kayserispor | Analiz

7 eksik ve seyircisiz çıktığımız maçta, karşımızda tam kadro ve 2'de 2 yapmış bir takım vardı. Manisa'yı yenmenin rehavetiyle 9 defansif adamla oyuna başladık. Golü yiyene kadar göze batmadı ama hücumda Sapara ve Metin dışında hiçbir şey yaratamadık. Golü yedikten sonra Ümit Özat'tan hiç beklemediğim cesaretli hamle geldi, Meye girdi. Trabzon maçına da aynı düzenle çıkmıştık, pozisyonumuz yoktu. Niye yine aynı mantıkla, hem de senin ayarında olan bir takıma karşı Yunanistan savunması uygulamaya çalışırsın anlamıyorum. Meye'nin Aydın'ın yerine girmesinden sonra istemeden de olsa herkes kendi mevkisini buldu. Dakika 36 olması lazım. Bu dakikadan sonra izlenesi maç olmaya başladı.

Maç içinde tahmini bir 8-9 kere Vittek olsaydı, Sestak olsaydı demişizdir heralde. Takım oynuyor, mücadele ediyor ama işte o mücadeleye son noktoyı koyacak adam yok. Sapara tek başına geriye gelip top alıyor, sürüyor, ceza sahasına verkaç yapıyor; içeri arapas atacak adam yok. İkinci yarıda Kayserispor iyice defansa çekildi. Biraz Pollyannacılık oynamak gerekirse, bu kadar eksiğe ve cezalara rağmen lige en iyi başlamış takımını bir-iki hamleyle oyundan sildik. Bu silinmenin arttığı zamanda Sapara yine yarattı bişeyler ve Mehmet Çakır çok güzel köşeye bıraktı. Gol erken gelince herkese cesaret geldi. Ü.Özat da gazı alınca iyice takımı ileri çıkardı. Burdaki tek eleştirim, bazı futbolcular maçı kazanmanın neler getireceğini bildiği için 2. golü aramaya çalışırken, bazıları 1 puana razı havası vardı. Bu sene bu takımın hedefleri farklı. Bunun bilincinde olunması lazım. Ligin iyi takımıyla oynuyoruz, ne koparsak kardır olayı artık eskide kaldı, bu kadar harcama, transfer; UEFA yada daha yukarıları için.



İyimser olmak istiyorum. Daha bu takıma Vittek, Sestak, Muhammet, Gabriç ve 1-2 yeni transfer girecek. Ligdeki ilk 4 haftalık berbat fikstüre rağmen (Trabzon, Manisa, Kayseri, Beşiktaş) 3 haftada 4 puan gayet iyi. İnönü'den de puanlarla çıkarsak, bundan sonra çıkışa geçeceğimiz maçlar olacak ki o haftadan sonra 3 hafta Ankara'da oynuyoruz (Kasımpaşa, Gençleri Konya). Biz yeri geldiğinde eleştiririz, taraftara ters birşey yapılır tepkimizi koyarız. Kulübün geleceğiyle ilgili kaygı verici olaylar olur, isyan ederiz ama iyi şeyler olduğunda alkışlamayı biliriz. Yıllar sonra "futbol" konuşabiliyoruz ve ligde çok iddialıyım diyeni en kötü halimizle ezebiliyoruz. Bu takıma güvenmek lazım, dış sorunları bu oyunculara yansıtmamamız lazım. Ben inanıyorum bu takım bu sene bize başımız dik gezeceğimiz çok maç seyrettirecek.