21 Ağustos 2010 Cumartesi

Efes Cup'ta İlk Günün Ardından


Yıllardır şu basketbolu salonda izleme işini sevemedim. Futbolun heyecanına ve o stad atmosferine alıştığımızdan mıdır nedir, salonlarda hep bişeyler eksik geliyor. Ayrıca müthiş destansı bir basketbol bilgim olmadığı için, sayfalarca teknik / taktik analizi yapamıyorum, kusura bakmayın. Yazabileceğim iki kelam kesinlikle salonun görüntüsü ve organizasyondur. Gerçekten dışardan ne kadar şık gözüküyorsa, hele şimdi Dünya Şampiyonası nedeniyle içi de bir o kadar canlı. Müzikler, ara şovlar, ışık sistemi, oturma düzeni...vs hepsi NBA kıvamındaydı (kaç kere NBA maçına gittin la demeyin, az çok görüyoruz yani hacı). Organizasyon da kusursuz işliyor, yalnız biraz daha turnuvanın reklamı yapılabilirdi sanki, neyse.
Maça geçersek, sanki takımda bir isteksizlik var gibi. Hani böyle hadi şu bitsin de asıl oynayacağımız maçlara geçelim edası var. Rakip de Lübnan olunca tam çekirdeğini alıp seyretmelik bir oyun oldu. Ayrıca ilk maçtaki Arjantin'i de seyretme fırsatım oldu. İsimleri bile yeter durumu var. Yani kısacası, güzel ülkemde bu kadar profesyonel işler görmek beni sevindirdi.

Hakan Kutlu # 4


2007 / 2008 sezonuna Ankaragücü, Hans Peter Briegel yönetiminde giriyor. Takımdaki isimler müthiş yetenekli ya da kariyerli olmamasına rağmen, görüntü iç açıcı. Ankaragücü'nün her maçı gollü geçiyor ve ligin ilk maçında Ankaraspor'u deplasmanda 2-1, ertesi hafta Denizlispor'u 3-2 yeniyor. Taraftar yıllar sonra lige iyi başladığı için memnun. Daha sonra takım duraklama dönemine giriyor, gollü maçlara devam etmesine rağmen kazanamıyor. 8. haftadaki 2-2'lik Sivasspor maçı sonrası takım içinde bir huzursuzluk olduğu ortaya çıkıyor. Bazı oyuncuların önderliğinde medyaya da sızan haberler çıkıyor; "Briegel futbolculara hiç iyi davranmıyor". Zamanın başkanı Cemal Aydın, bu haberden sonra Briegel'i aynı gün içinde kovuyor.


Taraftarın yükselen sesiyle, Ankara medyasının sürekli öne çıkarmasıyla yardımcı antrenör Hakan Kutlu, Ankaragücü'nün gündemine geliyor. Bu gelişmelerin ardından Cemal Aydın belki de 12 yıllık başkanlık süresindeki tek doğru cümleyi sarfediyor; "Hakan Kutlu'yu teknik direktör yaparsam hem onun için hem de takım için çok erken olur". Baskılara dayanamayan yönetim, Hakan Kutlu'yu Ankaragücü'nün Guardiolası edasıyla takımın başına getiriyor. Ligde ilk çıktığı maçta Çaykur Rizespor'u 1-0 yeniyor, herkes memnun. Gerçek Ankaragüçlü teknik direktör maçtan sonra tüm tribünler tarafından ayakta alkışlanıyor ve tribünden atılan atkıyı, bir taraftar gibi içten boynuna takıyor. Arkasından Bursaspor'a mağlup olmasına rağmen, Manisa ve Antep'i yine 1-0'la geçiyor. Ne oluyorsa ondan sonra oluyor. Ankaragücü tam 9 hafta ligde galip gelemiyor ve oynanan aşırı defansif oyun, Briegel'den sonra göze Trömso gibi geliyor. Kariyerine müthiş başlayan Hakan Kutlu, dillendirilmese de inceden istenmeyen adam oluyor ve Ankaragücü ligi bir şekilde 8. bitiriyor.


Efsane isim Adnan Şentürk'te olduğu gibi namı-ı diğer Ulubatlı'ya 1 sene daha şans verilmesine rağmen defansif oyun, alınamayan iyi sonuçlar, taraftardan yükselen homurtu ve en sonunda istifa sesleriyle yollar ayrılıyor. Hakan Kutlu tüm iyi niyetine rağmen takımı küme hattının tam ortasında bırakıyor ve sonrası malum, Cengiz Topel yönetimi, Hikmet Karaman, camianın kenetlenmesi ve hala nasıl olduğu bilinmeyen kümede kalma başarısı. Ertesi yıllarda Hakan Kutlu önce düşmesi nerdeyse kesinleşen Denizlispor'un başına geçiyor ve takımı kıpırdatmasına rağmen yetmiyor. Daha kariyerinin başında küme düşme üzüntüsünü yaşıyor. Bu sezon ise, Manisaspor'un antrenörü olarak sezona giriyor.
Gelelim Manisa maçı öncesine; 26 yılını Ankaragücü'ne adayan Hakan Kutlu'nun rakip olması, süreci gözümün önüne getirdi. Karşılıklı çok yanlışlar yapıldı, belki de Cemal Aydın'ın o zaman söylediğine kulak asılmalıydı, malesef olmadı. Şimdi Ankaragücü'nde hedefler büyük, çıta yükseldi. 3 sene önce 9 hafta kazanamayan takımda kulübeye baktığımızda, ne kadar yetersiz de olsa Ankaragücü için "en az" bizim kadar endişelenen bir Ankaragüçlü vardı. Şimdi ise, Köln Akademisi'nde eğitim görmüş, bilgili bir antrenör. Tek fark; biri Fenerbahçe'yle özdeşleşmiş, camiaya karşı bazı sözleri yüzünden artık ağzıyla kuş tutsa taraftara yaranamayacak bir isim; diğeri saf Ankaragüçlü, hiçbir menfaat gözetmeyen, teknik direktör kararları tartışılabilir ama bu camiada her zaman gönüllerde farklı yeri olan efsane Ulubatlı.
Neyse konuyu çok uzattık, niyeyse bi içerlendim. En önemli değerimize sahip çıkamayıp, kulübe ve taraftara sadece parası için tahammül eden adamlara katlanmak çok koyuyor be adama.